.....

Attilâ İlhan ile Genç Şairlere Dair Söyleşiler

Print Friendly, PDF & Email

Attilâ İlhan ile yapılan Türk Şiirinde Gençler iki söyleşide ben fakirin de adından söz etmişti; Yusufçuk Dergisi ve Milliyet Sanat Dergisi.

Yusufçuk Dergisi, "Genç Ozanlar" Üzerine Attlâ İlhan'la Söyleşi  Yusufcuk kapak

  • Belirli bir üne, edebiyat tarihinde belirli bir yere ulaşmış ozanların, yeni yetişenlerle o kadar ilgilenmedikleri söylenir. Oysa sizin genç ozanlara çok yakınlık gösterdiğiniz biliniyor. Bunun özel bir açıklaması var mı?
  • Bir değil, iki açıklaması var: birisi nesnel, öbürü öznel. Nesnel açıklamayı, toplumcu şiir geleneğinden yapacağım. Türkiye'de sosyalist ozanlar, başlangıçtan bu yana, ciddi bir usta/çırak ilişkisi içinde bulunmuşlardır. (Nâzım Hikmet’in Nail V. ile yakınlığı hatırlanmalı. 40 yıllananda Suat Taşer ile Ö.F. Toprak, ortaklaşa kitap yayınlamışlardı. Aynı yıllarda ben ö. F. Toprak'a çıraklık etmeye başlamıştım.) Aynı tutumu, ozanlık önlüğünü kuşandıktan sonra, benden sonra gelen toplumcu ozanlar için tutmam, toplumcu ozanlık zanaatının gereği sayılmalı. Bunu, 50'li yıllarda Maviciler, 60'lı yılların ortasından başlayarak da, "ikinci yeni "ye karşı olanlar için, yapmaya çalıştım. Şimdi de, en genç kuşağın ozanlarıyla, dostça ilişkiler içindeyim. Öznel açıklamaya gelince, acaba şöyle mi söylesem: ozan kısmı, genellikle, yaşlandı mı duyarlığını yitirir. Hadi kurur demeyeyim, ama mutlaka görgüsü duygusuna, bilgisi sezgisine ağır basar. Buysa, çokluk yaşlı ozanlarda güldüğümüz komik şiirlerin, asıl kökenidir. Kişi olarak ben ne kadar bilgiye, görgü ve göreneğe, mantığa bağlı çözümleme ve diyalektik bileşimlere meraklı da olsam, duyarlığımı korudum. Üstelik hayli genç bir duyarlık bu. Delikanlı ozanlarla konuşup tartışırken aynı düzeyde kalabilmemiz bunun kanıtı. Kanıtı ama acaba, delikanlı duyarlığım sürekli olarak genç ozanlarla dirsek temasımı koruyarak sağlam tutmuş olmadım mı? Kendimi genç ozanlardan, —genellikle gençlerden— soyutlasaydım, besbelli bu duyarlığı böyle diri tutamazdım.

 

  • Genç Türk ozanlarının en büyük talihsizliği sizce nedir?
  • Coşkularının akıllarını baskılaması. Kimisi içerik yönünden, kimisi biçim yönünden coşkulu. Sanıyorlar ki, ağırlığı bu coşkuya verirlerse, ortaya has bir şiir çıkar. Yanılıyorlar. Şiir, heyecanla aklın dengesini içerir. Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar. Böylece ortaya nesnel gerçeğin öznel estetik bileşimi çıkmış olur. Çocuklar, işin bilgi yanını kaytarıyor, daha doğrum benzemeye özendikleri ustalardan kopya çekiyorlar. Ya da, bilgiyi şiirsel bilgi diye değil de, didaktik bilgi diye alıyorlar. Olur mu hiç? Öyle genç ozanlar tamdım ki, on dokuz yaşında Marks'ı, Engels'i okumuş, Bayburtlu Zihni'yi bilmez, ya da iyi kötü ozanlarımızı bilmez. Ya da, toplumsal gerçekten haberi yok. Bu İkinciler daha çoktur sanırım.

 

  • Genç ozanların daha önce gelmiş ozanlardan etkilenmesi olayına ne diyeceksiniz?
  • Şiir sanatıyla birlikte başlamış bir olay. Bu işin okulu olmadığına, ozanlar usta/çırak ilişkileriyle yetiştiklerine göre, olağan da sayıl malı. Yalnız etki dendi mi, genellikle, deyiş benzerliğini anlar gibiyiz. Bence asıl etki, deyiş benzerliğinden ziyade imge sistemlerinin bir ya da aynı olmalarına denmeli. Çünkü biliyorsunuz, özgün bir ozanın imge sistemi kişiseldir, bütünüyle ona özgüdür. Ancak gerçek ve önemli ozanlar imge sistemleri getirirler. Getirilen bu imge sistemleri belirli bir zaman parçası içinde bir ülkenin şiirinde egemen olur. İmge sistemi, ozanın nesnel gerçeği öznel merceğinden geçirip kelimelere aktarış biçimidir. Gençler, çokluk, şiirsel durumları usta ozanların imge anlayışlarıyla algılamaya başlar, başka bir deyişle, belirli bir durumu falan ya da falan ozanın anlayışına göre şiirselleştirirler. Asıl etki budur. Doğalda. Gene ozan, gerçekten yetenekli ise, giderek ustasının imge sistemini bırakır, kişisel imge düzenini kurar. Bu düzende, ustasının sisteminden esintiler uzunca bir süre kalabilirse de, kişiliklerin ayrıldığı kolaylıkla fark edilir. Bir de, genç ozanın deyiş özentisiyle bir ustayı öykünmesi var ki, bunu ben etki saymıyorum. Bence bu etkiden de önceki aşama. Heves aşaması, öykünme aşaması. Ülkemizde bu aşamadaki ozan adaylarına "etkilenmiş", imge düzeni etkisi altındakilere, basbayağı "ozan” denir. Oysa, başka ozanların getirdikleri ya da kurdukları imge sistemleriyle onların yazdıkları şiirlerin yeni kopyalarını üretenleri yetişkin ozan saymak yanlış olmalıdır.

 

  • Özellikle izlediğiniz, üzerinde durduğunuz gene imzalar var mıdır? Varsa, kimlerdir?
  • Olmaz olur mu? Henüz şiirlerini yayınlanmış görmediğimiz, üç genç üzerinde duruyorum. Birisi köylü çocuğu, Siyami Yozgat, İkincisi delikanlı bir toplumcu ozan, Hürol Taşdelen, üçüncüsü bir genç kız, Güniz Baykam. Şiir serüvenlerini iki üç yılda izlemekteyim. Bakalım nereye varacaklar çok merak ediyorum.

 

Yusufcuk yazi

 

Milliyet Sanat Dergisi, Türk Şiirinde Gençler

MilSan Kapak

 

MilSan Yazi